Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı
Kahraman Kerem, dağların zirvesinde durmuş, etrafındaki manzara onun içindeki düşünceleri uyandırmıştı. Günbatımının kızıl ışıkları, toprağa düşen her adımın bir anlam taşıdığını fısıldıyordu. Şiirin dizelerindeki sesleniş, Kerem’i derin bir tahlile davet ediyordu.
“Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı,” dediğinde, şairin sesi rüzgarla dağların arasında yankılanıyordu. ‘Toprak’ kelimesi tırnak içinde geçiyordu, bu da o kişinin sözleri olduğunu gösteriyordu. Kerem, bu ifadenin ardında yatan anlamı çözmeye çalışıyordu. O kişi, geçmişin yükü altında isyankar bir ruh haline bürünmüş gibiydi. Milli ve dini duyguları zayıflamış, vatan ve millet sevgisi ise bir zamanlar parlak olan bir yıldız gibi solmuştu.
Kerem, bu tahrif olmuş duyguların ardında yatan gerçeği anlamaya çalışıyordu. Şairin ifadesindeki tespitler, o kişinin yaşadığı zorlukların, hayatın darbelerinin onu nasıl şekillendirdiğini gösteriyordu. Ancak Kerem, hala o kişide bir kıpırdanma olduğunu seziyordu. Belki de bu kıpırdanma, geçmişteki değerlerin hala içinde yaşadığını, toprak adını verdikleri vatanın özlemini içinde taşıdığını gösteriyordu.
Kerem, bu noktada şairin sözlerine kulak veriyordu. “Tanı,” diyordu şair, o kişinin içindeki özü keşfetmesi için. Belki de o toprak, Türkiye’nin kutsal topraklarıydı. Şiirin ardındaki sır, Kerem’in içindeki heyecanı artırıyordu. Bu yolculuk, sadece geçmişin izini sürmekle kalmayacak, aynı zamanda o kişinin içindeki özü bulup çıkarmak için bir arayış olacaktı. Kahraman Kerem, bu zorlu görevle yüzleşirken, hem kendi kimliğini hem de vatanına duyduğu sevgiyi yeniden keşfetmeye adım atıyordu.